28.11.06




bak hâlâ çok güzelsin...



26.11.06



Saat 19:10
.
İstiklal; Yapı Kredi yayınlarının önü. Omuzumda yaklaşık 2buçuk kiloluk pc, kulağım telefonda kuzen'i arıyorum;
.
- beyoğluna gelsene koç
* ne o aga, çok mu özledin yoksa?
- olum uzutma, gelde takılalım azıcık.
* hacı harbi ordaysan gelirim bak! (daha önceden yapılmış bir şakanın olumsuz etki bırakması bünyede)
- ya olum namerdmiyim lan ben, burdayım işte...
* geçen'ki telefon şakanda'da beyoğlu polis karakoluna çağırmıştın unuttunmu?
- olum yemin ederim burdayım lan, hadi gel.
* tamam patron 10 dakikaya oradayım.
.
böyle bir muhabbet geçti kuzenle aramızda, adamı inandırana kadar harcadığım kontürle 16 kişiye "gün akşam oldu, bize gelde kestane ısıtıp film izleyelim" tipinden süper moral mesajlar gönderebilirdim. Ama kuzen başkaydı.
Ramazan bayramından beri görüşemediğim bir dost. Oysa bir minibüs uzaklığında evi.
.
Onun gelmesi 10 bilemedin 15 dakikayı bulurdu, ben bu süre zarfında; Dünyadaki ilk gösterimi granti platform da yapılan Mark Raidpere'nin; 10 MEN adlı video izletisine gittim. 10 MEN; Tartu hapishanesinde ağır-cezadan yatan 10 erkek mahkumun kamera karşısındaki poz verilerini konu alıyor. Videonun altından çalan eski bir müzik kutusundan çıkmış hissi veren cızırtılı müzik video'ya cuk diye oturmuş tabiri caizse. Bunun dışında yine Raidpere'nin "Shifting Focus" adlı bir anne ile oğlunun ağlayarak yaptıkları geçmiş eleştirileri hakkındaki videosu'da sergide izlenebilinir.
.
saat 19:26
....
telefonun ekran ışığı coşkuyla yanıyor, ekrandaki yazı tahmin edilebilir "kuzen arıyor"
O geldiğinde ben galatasaray lisesinin yurt kapısının yanına "çok yanlızım be atam yazan" ağlayan çocuk stikırı yapıştırıyordum.
.
* nerdesin flu?
- gs yurt giriş kapısına gel.
* ok

.
Kuzenle birlikte stikır eylemini gerçekleştirden sonra tünele doğru "çok gülmeli, muzip ve heyecanlı süper bir manita ve okul ikileme" muhabbeti gerçekleştirdik. Sonra adı mekana hiç yakışmayan süper bir börekçiye girdik. "börek center". Oysa iki katlı mekan tamamen ahşap ve salaş bir görünüme bürünmüş. Sonra burada bloga bi post yazmaya karar verdik, pc; barcelona pastanesi, sel kafe ve daha bir çok bağlantı bulduysa'da hepsinin erişiminin sınırlanmış olması bizi bayağı üzdü.
.
Böreklerden sonra yakılan cigara'lar, önümüzden akıp gitmekte olan binlerce insan arasından "ooof,off,off" nidaları arasında seçtiğimiz taş kızlar ve hemen yanımızdaki istanbulun en eski ve önemli klisesi muhabbetimizi süper eğlenceli kılmaya yetti.
.
Sonra; hüseyin aga camii wc sine girmek üzere cami avlusunda yaptığımız Necip Fazıl Kısakürek'in Allahı bulduğu cami" muhabbeti kayda değerdi doğrusu. İşedikten sonra wc'nin arka kapısından çıkıp hoca adnan sokağına (barlar sokağı) indik, oradan beyoğlu polis koarakolunun olduğu sokağa çıktık. Bir ara cihangir yönünde bayağı ilerlediğimizi farkedince, her an önümüze bir travesti grubu çıkabileceği ihtimalini göz önünde bulundurarak geriye dönme kararı aldık.
.
Risk nedir çocuklar;
bomboş bir sınav kağıdı üzerine "işte budur" yazılınca; 100 alınabilecek bir vize sorusundan başka ne olabilir ki? (odtü öğrenci efsaneleri sayfa 27) veya bir travesti grubunun üzerine-üzerine gitmek.
.
Saat 22:30
.
İstiklal teknosa'nın alarmı acı-cı çalıyor, yanımızdan üç sivil polis ellerine kelepce vurulmuş bir genci götürürken, biz; "vayy be demek sırf dizilerde olmuyormuş top sakallı uzun saçlı siviller" muhabbeti eşliğinde gülüşüyoruz. Bizi duyan iki kız basıyor kahkahayı.
Ben içimden "mutluyuz dimi sadık " diyorum
"mutluyuz Allaha şükür be abi" diyor içim.
.
Metroya biniyoruz, saat 23:00
.
ikimizinde uykusu geliyor,
Ben Atatürk'ün pera palasta'ki odasını düşünüyorum
kuzen sevdiği kızı, pera palasın yakınında evi.
Leventte iniyor kuzen.
.
23:10
.
Sarıyer-Levent minibüsün'de iki kız, bir ben, bide şöför bey.
00:22 de yatağımda "dua" ederken buluyorum kendimi.
bir ibrahim tenekeci şiiri
Bir hayat sessiz ve duru
Tanrım; beni ve sessiz harfleri koru
.
(kuzene ve ezgiye selamlar :)

22.11.06

çok mu yanlızsın? dedi,
çok, dedim.

Yutkundum.
Bir dal sigara yakıp,
önümde akmakta olan boğaza baktım.
Yanlızdım.

sonbahar/istanbul emirgan.

19.11.06


Bügün bir telefon sapığı,
beni hayatımda kimsenin edemediği kadar mutlu etmişse; yaşamak için bir nedenim daha olduğu anlaşılmalıdır.
Ulan o sözleri dalga geçmek için, hah; şu salağı iki dakka uyutalımda keyfimiz yerine gelsin diye bile söylemişsede helal olsun, o beni mutlu etti, Allahta onu etsin.
...

Havalar son bir kaç gündür ne kadar güzeldi, akşamları sahilde bitmek tükenmek bilmeyen dost muhabbetleri, haftasonları şehir hayatını unutmamak için gidilen taksimler, cihangirler berekette yediğin iskenderin tadının ağzından bir türlü gitmemesi, istiklalde velvele, hemen arkasında'ki kuledibi tomtom mahallesinde veya hemen gibindeki galatasaray sokak'daki sesizlik, sadece bir kaç çocuk gülüşmesi.
İstanbulu sevmek, ondan ayrılamamak için sadece bir kaç neden.
böyle bitsin bu post, tıpkı ömer seyfettin hikayeleri gibi, nooldu abi, bittimi şimdi denilsin.

18.11.06

eski bir paltonun,
ki; en kışlık askısındadır gardrobun.

iç cebinin yırtık astarından,
içeri düşmüş bir kaç tutam tütün
artığı kokusunun adıdır yanlızlık.

16.11.06

provakatif düşünceler var zihnimde;
beyin hücrelerimi darmadağın edip,
kalp atışlarıma sloganik cümleler kurduran.
a-şıkol.
a-şıkol.
a-şıkol.


sonbahar/istanbul sariyer.

15.11.06


Büyük ihtimal çoğunuzun basın'dan duymuşsunuzdur.
İstanbul 2010 avrupa kültür başkenti olmaya hak kazandı. Eğer birileri çıkıp "biz yapamayız sergi gezerken elektrikler kesilir" gibi laflar söyleyecek olursa gerçekten çok sinirlenirim.

Formulasına, olimpiyatlarına birşey diyemem ama İstanbul kültür başkenti olmayı kesinlikle kaldırabilecek bir şehirdir.

Bu bağlamda istanbul 2010 kültür başkenti projesine büyük destek veren; Mavi jeans'ın, istanbul konulu t-shirtlerini tasarlayan ayşe çelem design, loopagency design, Ali Taran Creative Workshop'a şükranlarımızı sunarız.
Birde sizden ricam lütfen İstanbul 2010 logosunu blogunuzun bir köşesine koyunuz.

Daha detaylı bilgiyi ve İstanbul2010 logosunu Tossbaa new media tarafından tasarlanan resmi sitesinde bulabilirsiniz. www.istanbul2010.org - tossbaa
...

İstanbul Modern Sanat müzesinin web sitesi C-Selection design lab tarafından yenilendi. Sitenin tasarımı gerçekten yapanlara bin maşallah dedirtiyor. www.istanbulmodern.org - www.csdlab.com
...

Bir de şey var. Bu ülkenin en yaratıcı ve uygulayıcı web tasarımlarından biri halen onKaplan'da sanat yönetmenliği yapan Savaş Özay'dır. Bilin istedim. savas özay - onKaplan

14.11.06

Bir Baba düşlüyorum,
mavi gömleklerinin sol cebine
ödenecek faturaları koyan.
Günaydınlar dünyayı kurtaran adam.

sonbahar/İstanbul sariyer.

12.11.06


İstiklal'in girişin'den, tünel'e kadar 13 dal sigara içerek tarihi bir rekora'da imza atmış bulunuyorum.
.
Hüseyin ağa camii tuvaleti pisuvarlarına işerken tavana bakıp durdum, birazdan ekşiyi açıp "pisuvara işerken tavanı süzen tip" gibi bir entryi hayvanlar gibi aratıcam.
.
Bugün; tüm gün boyu istiklal'in altını, üstüne getirmek suretiyle biricik asistanım memo ile birlikte Cadde'nin başlangıcından tünele kadar olan tüm mıntıkayı, istiklale bağlı olan sokakalarla birlikte taradık. Amacımız "artiztanbul" projesi kapsamın'da tüm istanbul olmasa'da en azından en işlek ve merkezi yerlerinden biri olan istiklal caddesi mıntıkasındaki "street art" çalışmaları bulmak ve fotograflarını çekmek suretiyle resimleyip arşivimize eklemekti.
.
Burada bazı meraklı arkadaşlar ellerinde ses kayıt cihazları, ne bileyim eos300, d70 fotograf manikanalarıyla basın toplantısındaymışcasına (bu cümle böylemi yazılıyor Allaaşkına) soracaklardır; Peki ulaştınız mı amacınıza?
.
Evet. Elimizdeki imkanlarla ne kadar taranabilirse bir cadde ve sokakları, o kadar taradık işte. Bir de boru değil, tek tatil günümüz olan Pazar'ı, Annelerimize göre zaman kaybı sayılabilecek bir olaya harcadık.
.
Ama süperde zevkliydi. Bir ara o kadar yorulduk ki Baş yaverim memo, atlas apartmanın köşesine adeta çöktü. Bağdaş kurup, azıcık uyusa 10kaplan gücüne geri döneceğini söylediyse'de görevimizin ehemmiyeti bir dakika bile mola vermemize izin vermiyordu.
.
Şaka bir yana, bu taramayı yapmak; memo ve benim her telefon görüşmesinde önemle üzerini çizdiğimiz konuydu, inanmıyorsanız faber castel fosforlu arkadaşa sorun.
.
Şimdi elimizdeki verilere göre istiklal'in bazı bölgelerine kâh sprey boya ile, kâh önceden hazırladığımız stıkır'larla güzel bir "artiztanbul" projesi gerçekleştireceğiz. Şimdilik stıkır çizimleri için biraz süreye ve boyaların akmaması için en azından haziran ayının gelmesini sabırla beklemeye ihtiyacımız var.

İstiklal caddesin'de şimdiye kadar "artiztanbul" kapsamında yapılan çalışmaları yerinde göreyim derseniz; Asmalımescid sokağın girişi sağ duvara, ada müzik ve fenerium'un arasındaki sokağın girişine, adidas mağazasının (atlas apartmanın olduğu sokak) sağındaki sokağın girişine, kuledibinde balkon çıkmazı sokağın girişine ve İstiklal caddesi girişinde Cumhuriyet gazetesi beyoğlu bürosunun alt duvarına (fransız kültür merkezi ve ist kafe arasındaki duvar) bakabilirsiniz.
.
Ayrıca bize destek olarak projeye dahil olmak isteyen siz müstesna, nadide arkadaşlar'da yirmibest@hotmail.com adresinden benimle irtibata geçerek "elin gâvuru ne güzel şeyler yapıştırmış sokaklarına" diye iç geçiren dedelerimiz ve ebelerimizin acılarını dindirerek bizlerle gurur duymalarını sağlayabilirsiniz.
Şimdilik bu kadar, ben bu blog olayını işte bunun için seviyorum,
iletişiyoruz.

9.11.06

kasımpatı seni çok düşünmüştüm dalımdayken
kuşların uykusuna dağılan yaprakları
bir gün ayılacak olmanın korkusunu…
ayrılacak olmanın, bunu bir de.

O piyanonun sesini nasıl unuturum, yakamda eylül.
uğultulu yağmurları, yangın tarihleri ezberlemiş adamları
solduğum tarifelerde beni bul, yakamda eylül
celplerde adım geçmiyor, aşk mektuplarında
tutanaklarda, davetiyelerde… rüzgarda adım geçmiyor.
fotoğraflarda yaşlanıyor annem, babam nerde.
nerde ayıldıydım, uyandığım nerde, ilk ses kimden geldi,
kim uydu suya akıp giderek dupduru en önce?
bunu bir de.
seslerden vapurlar geçiyor, dudaklar iskelesine.
tınıyı biliyorum. eski bir kasabaya tayinim çıkıyor
faytonlar uçuşuyor, pencere kenarına taşınıyor yataklar
kimse hatırlamıyor beni bu yaz. sürgün, gözlerine

ah kasımpatı bazen yorgun şeyler düşünüyorum,
elimi alnıma koyuyorum sözgelimi bir kır kahvesinde.
gonca’ya bakıyorum boynuna bahar gelmiş,
donuyor ama içimdeki sinema perdesi.
çok eskiden bir gün seçiyorsak ikimiz için
onu, sadece…

Evet güzlere doğru sarı bir yolcuyum işte
çardakların serinliğine bırakmışım gönlümü,
kışı unutuyorum, pencereleri, uzuyor taş merdivenler,
benim yerime başkası seçiyor şarkıları.

kasımpatı;
apartman aralarını düşünüyorum yalnız kalınca,
kalorifere yakın perdelerin hüznünü.
en çok bir kadının ömrüme değen ayak parmaklarını
ürperip geri çekilen,
çekilirken ateşe verdiği şehirlerde
yanan yerlerimin yangını ne çok sevdiğini bilse!

sadece bunu, bir bilse!

*Onur Caymaz'ın bizi yine bitirdiği andır sevgili arkadaşlar. Bu şiiri bir kaç gündür; kâh gecenin köründe kalkıp, kâh öğle yemeği paydoslarında cebimden çıkarıp okuyorum. Kasımpatı'nın; hüzne saldığı bizlerin, iç kanamalarını en güzel anlatan şiir'dir.

ayrıca Onur'un "30 yaş..." yazısınıda okumanızı tavsiye derim.

7.11.06

Büyüdükçe çocuk olacaksın,
Anneler doğuracak bedenin.
bir Anne'de, hiperaktif çocuk halleri
bir çocuk'da, çamaşır suyu kokan Anne eli.

sonbahar/istanbul sariyer.

5.11.06

Yapraklar dökülmeye başladı mı babanne?
hayat kaç santimetre söylermisin?
...
benim aşkım büyük falan olamaz sanırım, sevmeyi öyle basite indirgiyorum ki.
Oysa asil bir duygudur aşk.
Benim gibi bok bir adamın kalbine, bedenine, aklına girmesi zaten abesle iştigal falan olur.
...
Sana bilmediğin bir şey söyleyemem!
çok creative bir insansın bunu söyleyeyim.
beyaz gömleklerinin yakalarına raggerts karakterlerinin resimlerini çizmen,
beyaz converslerinin üzerine fuşya dalmaçya desenleri kondurarak yağmura çıkman akıllıcaydı,
beyaz-pembe ayakkabıların seni senden aldı hemşo.
...
murat kosava'nın yanında liverpool kalecisinin adını unutmak gibi bişeysin sen.
kazanıldığında değeri düşen.
ne var böyle?
altın? hayır onun değeri hiç düşmüyor.
para? hem olsun, çok olsun, onun yeri ayrı, duygusal bir bağ var aramızda.
...
ama bir insan çok istediği diğer insanı elde ettiğinde, büyük ihtimal kısa bir süre sonra kavga falan eder.
saçmalıyorum.
her erkek istermi sevgilisinin saçlarının kızıl olmasını?
kaç kızın saçları doğuştan kızıl ki babam.
anam, babam.
benim sevgilimin saçları eflatun olsun, boyası koleston, şampuanı kadolin olsun.
Şebo den hoşçakalı dinlerken ölmek falan istiyorum,
ölmek hayata atacağım en büyük imza,
bir gün olacak.
...
ben bir kısrak olarak gelmişim dünyaya
şahlanıp gitmek içimde var.
hoşçakal.
...
dün aksaray-taksim-şişli falan yaptık beş arkadaş gecenin 00:00'ında.
şurda şu orospu, şu barda şok kaşar var falandı muhabbet.
iki erkek yanyana gelmişse akşam ki maçtır muhabbet
üç erkek yanyanaysa; şu kız süper falandır,
dört ve üstüyse yanyana sap sayısı, şu kız feci kaşar dır.
...
anne çişim geldi.
yaşım 20miküsür,
kendi gazete ilanlanını boktan hazırlayan reklam ajanslarıyla işim olmaz.
bi gün alayını silip-süpürecek bi isimle geleceğim.

atın iyisine doru
yiğidin iyisine deli derler.

3.11.06


Üç gündür yazamadığım blogum, internet bağlantısı daima sorun çıkaran bir telefon hattım, sıfır bir dizistüm, devamlı olmasa da ara-sıra cebimde taşıdığım winston box'ım, sütle karışmayı sabırsızlıkla bekleyen toz nesquik'im, duygusal bir yanım, edip cansever hayranlığım, 18 kasım akm aziz nesin sahnesinde, "ben ruhi bey nasılım"a ayrılmış bir koltuğum, var.
Fazlasına gerek var mı? diye düşünüyorum.
* *
Bi de dün bir kıza baktım "neee" dedi.
Çokutandım.
kanamalı bir hasta için acilen Aeraşpozitifkan'a ihtiyaç vardır deseydim keşke.
* *
yukarıdaki çizimden aldığım mangırla telefon faturamı ödemeyi düşünüyorum.
* *
Bi de dün uzun zamandır görüşemediğim dostum sinan'ı aradım. Böyle hitap edilmesine kızsa da, dişçi'dir kendisi. Bi ara biyerlerde buluşalım falan dedik, nevizade iyi olur dedi, tamam dedim, sen benim asmalımescid'in başlangıcındaki street art çalışmalırımı gördünmü dedim. Haasssiktir tahmin etmiştim sokak serserisi dedi. Bide telefonu kapamaya yakın bir önceki post'a binaen "sevgilim çok nobransın" yoksa artık beni sevmiyormusun falan dedi. Çok gülüştük. Akşam-akşam iyi geldi.
hepinizi çok seviyorum, en çok da Ruhi beyi.
çav.