29.6.06

Bazı arkadaşların şansı o kadar açık ki,
bu meseleyi şöyle bir örnek vererek anlatayım. Mesela siz MSÜ grafik mezunu, flash, photoshop, dreamweaver, fireworks, freehand ve html dillerine-programlarına hakim bir işşizken, bu bahsi geçen programlardan birini bile tam olarak kullanmakta zorlanan arkadaşların en güzelinden-nezih reklam ajanslarında iş bulmaları şans değilde ne?
torpil mi?
bence şans.
sence?

28.6.06


Sizin böyle adetleriniz varmı bilmiyorum ama bizim var,
mesela her kış'ın ilk kar yağışında mehmet, burak ve ben toplaşır çorlulu ali paşa medresine gider nargile tüttürürüz, nedir yani bu?
kışın gelmesine seviniyoruz sözde, işte böyle acayip insanlarız ve böyle acayip hayat tarzlarımız var.
Hurafelere falan inanmıyoruz ama herşeyin gelişini kutlamak falan istiyoruz. Aslında pek de sosyal insanlar olduğumuz söylenemez. Hatta köşesinden asosyal olduğumuz falan bile söylenir ya neyse...
Birde şöyle bir huyumuz var ki, bu huyumuz yüzünden en kısa sürede bir kocaman yarık açılabilir kaş bölgemiz veya dudak köşemizde. Mesela bir cafeye girdik, örnek olarak kaktüs'e girmiş olalım. Masaya oturduktan kısa bir süre sonra birimiz kalkıp mekanda bulunan çoğunun ideolojisine aykırı gazete dergi ve bilimum yayınları masamıza taşımamız. Kaktüs ağırlıklı belleklerine sol ve devrim tantanaları işlenmiş elemanların takıldığı mekan ya, biz kalkıp gazete-dergi askısından "gerçek hayat"ı veya yeni şafağı falan alıyoruz, tabii herkezin kafa 9o derece bize dönmüş oluyor ki bu "size bir şans daha tanıycaz" demek oluyor.
Milliyetcilerin takıldığı kafelerde ise masamız "öküz" "kaçak yayın" ve "esmer" gibi darp'a maruz kalabileceğimiz yayınlarla doluyo ki çok tehlikeli şeyler bunlar.

Dedim ya acayip bi arkadaş topluluğum var, acınacak halimize gülüyoruz, falan. . .

25.6.06

dalgalansın saçları hayatı,

siz hiç "onur caymaz" öyküsü okudunuz mu?

belki adını bile ilk kez duyanlardansınız. Oysa askerdeyken karanlık koğuşlarda kitap okuma lambama eşlik eden çok güzel öykü kitapları var. Tv- internet güzel şeylerde, bizi kitaplardan uzaklaştırıyorlar diye kin duymaya başladım azıcık.

İlk ümit tavsiye etmişti bana onur'u.
Onur aslında bilgi işlem ci bir kıvırcık.
Ama öyle güzel öyküleri var ki.
şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum.
http://bugeminezamandirburada.blogspot.com/ onur caymaz'ın blogu

21.6.06

“istanbul! senin o gazetelerde gece elbisesiyle gidileceği ilan edilen yeni eğlence yerlerini , yeni gazinolarını, lidolarını istediğim yok; ben, orada bir hukuk talebesi iken kitabımı alıp çalışmaya gittiğim gülhane parkı’na yine gidip o eski sıraya oturmak istiyorum. ben, senin ada vapuruna değil, sevdiklerimin mezarlarını ziyaret etmek üzere o mütevazı eyüp vapuruna binmek istiyorum. istediğim o kalabalığı ile beraber ruhu da değişmiş beyoğlu’nda eğlenmek değil, ben ruhuma denk fakir istanbul’un sokaklarında, serin bir sonbahar gününü bir harmani gibi sarınarak sadece yürümek istiyorum.”
ziya osman saba

19.6.06


şimdi en başa dönelim,
pazar sabahı seb-i sübyan öss denen stres makinasının çarklarından geçerken, ben arabamla kilyos'un o deniz kokan havasına doğru süzülüyordum. "Hayat ne garip be abi" kimileri hayatlarının geri kalanınını şekillendirmek için tahta sıralar içinde tabiri caizse "yardırırken" kimileride kilyos'da sefa sürsün. Ama şuda bir gerçek ki kimileri'de güneyde akdenizde gel-keyfim-gel yapsınlar. Olmazzzzz. İşte bundandır pazar sabahı erkenden kalkıp bu bedeni kumsala vurmak.

Kilyos bir güzel istanbul kasabası, Sariyeri ne kadar çok seviyorsam kilyosu'da işte o kadar çok seviyorum. Kilyos köy merkezine vardığınızda 300 metre sonra sola sparsanız Nonstop beach'e varımış olursunuz. Şimdi size biraz nonstop'dan bahsedeyim. Nonstop istanbulun en güzel kumsalına sahip desem yeridir. Şöyle bir yer düşleyin, uzun bir kumsal, 350 tane şezlong ve yosunsuz bir deniz. Açılışını 24 haziranda kıraç konseriyle yapacak Nonstop'a giriş 15ytl . araç otoparkı için +5ytl daha ödememiz lazım.
Solar beach ise nonstop'un biraz daha ilersinde kalıyor. Aslında nonstop,solar ve burç aynı sahile dizilmiş işletmeler. Solar; içeri girdiğiniz andan itibaren vip hizmeti sunan az beach'ten biri, Geçen sezon Pink'i kilyos'a getiren Solar'a giriş 25ytl araç otoparkı için +5ytl daha ödüyoruz.
Burç ise bambaşka, boğaziçi üniversitesi mezunları derneğinin işlettiği Burç beach daha çok boğaziçi öğrencilerine, öğretim görevlilerine ve mezunlarına hizmet vermenin yanı sıra 32ytl karşılığı misafirlerede hizmet veriyor.
Güzel yerler sonuçta, severek yüzdük, bronzlaştık, Bekleriz.

15.6.06

Tabi ki belli bir heyecan var, aslında şöyle bir başlık eklemek isterdim "ege'ye akamayanlar için istanbul beach'lerinden sıcak fikirler" ama maalesef başlık atacak sutunum yok.
Evet anlaşıldığı üzere pazar günüb solar beache akmayı düşünüyoruz arkadaşlarla, geçen sene yeni olması dolayısıyla azıcık rezilliği vardı. Yine de "pink"i getirip süpper bir organize yapmışlardı. Neyse pazartesi inşaallah size gözlemlerimi anlatırımda bir pazarda hepberaber gideriz.
Bu yazıyı yazarken ntv'de "biri bana anlatsın"ı izliyorumda, beyaz bu işi biliyor be, adamın ağzı ne güzel laf yapıyor hem de terbiyeli. Okan biraz daha edepsiz geliyor bana, sizi bilmem.

*) iki gün önce baltalimanı yolunda önümde ki araba'nnı şöförü sol aynadan ve dikiz aynasından uzun-uzun beni süzdü, sonra solda ki sokağa girerkende kafasını çevirip ince bir atış attı. Özcan Deniz olduğunu son bakışında farkettim, o ana kadar jipinin güzelliği cezbediyordu şahsımı.
**)Dün de istinye'de güzel bir jip gördüm yalnız jipe hiç bakamadım çünkü şöförün yanında ki güzel şeyin adı "Saba Tümer"di. Çook tatlı ama ufacık-tefecik birşey.
***)Yağmurun çok yağdığı gün (13.06.06) da işten yaya dönüyordum, levent-sariyer hattı önündeki kuyrukta yaklaşık yarım saat sırada ıslandım, önümdeki ve arkamdaki kızlarda şemsiye olmasına ve yalnız olmalarına rağmen benle paylaşmadılar. Islandım, üzerimde Karim Rashid imzalı tşört'üm vardı, rengi açıktan koyuya döndü...
****)Dünya kupası maçlarının yiyecek sponsoru mehmet oldu, adam her geldiğinde pizza falan getiriyor. Dünya Kupasıı Hiççç Bitmesiiiinnnnn.

10.6.06


Nedir hayat be abi ?
ne kadar mutlu gibi göstersekte kendimizi, aslında "nişantaşın'da yürürken dik tuttuğumuz başımız kadar sahte mutluluğumuz"
Sahte aşklar, sahte gülüşmeler eşliğinde Rodin'in düşünen adam heykelinin etrafında, küçük parmaklar havada yudumlanan kadehler kadar sahte dünya.
Oysa; bir woswos çekip Galata'nın tam ortasına, bir kaç balık tutmak umuduna yaşamaktır, mutluluk nokta
Ah benim yarım aklım,

Ben buralardan uzaktayken ne çok şey değişmiş, yeni-yeni farkına varmaya başladım herşeyin. Mesela; yasemin ve sefer urasstudio'dan ayrılmışlar, emir uras, durmuş dilekci ile ortak olmuş ama studio hala yeniköyde ki güzel mekanında. Yaseminle sefer'de autoban212'yi kurmuşlar, kimin bu atölye diye merak ediyordum bende bi süredir. Bakın bi not daha aktarıyım; sefer ve yasemin "The Hause cafe" ye ortaklar imiş. Vayyy beaaa.
Hazır Sefer ve Yaseminden bahsetmişken Mini İnternational dergisinin son sayısından bahsetmeden geçersek ayıp olur. Mini international son sayısında İstanbul temalı bir kapak dosyası işlemek istemiş ve bu görevi de autoban212'ye vermiş. Derginin kapağında çok hoş bir sefer-yasemin resmi var.


(Hamiş: konuyla pek alakası yok ama sormak istedim, iki haftadır arka sayfa'yı izlemek için saat 23.3o a kadar tv başında bekliyorum ne kanat var nede arka sayfa. Yaz tatiline mi girdi acaba? )

5.6.06



Nerden başlasam die düşünüyorum aslında. 45 numara bulamama mevzuundan mı? yoksa kanyon'un kalburüstlüğünden mi?
Evet arkadaşlar bilindiği üzere türk erkeklerinin ayakları pekte büyük sayılamayacak ölçüdedir (40-41-42) ancak benim ayaklarım neredeyse bir dozer paletine eşit o yüzden ırkımdan şüphe eder oldum. Bütün bir pazar gününü beğendiğim bir modelin 45 numerosunu aramakla geçirmek insana nasıl koyuyor anlatamam. Anlatırsamda şöyle olur herhalde; İlk önce ykm ye gidilir, bölüm sorumlusuna istenilen model adı ve numarası söylenir, sorumlu depodan eli boş döner ve şöyle der "ne yazıkki o numara kalmamış"... ykm den çıkılarak istiklaldeki bayii yr gidilir, orada da model ve renk söylenir, ama ne yazıkki o numara kalmamıştır. Hayır arkadaşlar sanılmasın ki küçük numaralarda üretim yapan bir markanın modelini arıyorum, aradığım marka zaten americada olsun avrupada olsun büyük ayakkabıları ile tanınır. Neyse istiklale gidilmişken birde Berket'ten iskender yenildi, oradan kalktım metrocity'e geçtim ve metrocity boyner de aradığım numarayı nihayet buldum ve aldım.

Bunların yanında birde Kanyon'u gezeyim dedim. Ve giriş
kapısından içeri daldım. Bir kere şunu söylemeliyim ki Kalyon o bildiğimiz kült alışveriş mekanlarından değil, daha içeri adımınızı ilk attığınız da alışveriş merkezi kültürünü farklı kompozisyon ettiklerini hissediyorsunuz. Mimarisi çok değişik ve akıllıca ve ortamı çok ferah yalnız asıl can alıcı noktayı söylemeden edemeyeceğim "çok kalburüstü"... Yani şöyle düşünün Akmerkezde bildiğimiz markalar var dimi? yani bir inci bir beymen gibi. Kanyon öyle deil işte, neredeyse mağazası bulunan tüm markalar Türkiye pazarına Kanyonla girmişler, ben Türk markası olara bir elit oyuncağı, teknosa'yı, vakko yu, konyalı'yı ve ottoman empire t-shirt'ü gördüm ve budan Ottoman'dan ayşeye seslenmek istiyorum "nedir kardeşim o t-shirt lerin ücreti?? levis bile Kırka falan satıyor siz 58ytl etiket koymussunuz veeee ben gezerken xl beden yoktu" söylediklerime kulak as ayşe bali yoksa o fiyatlarla markan üff olur.
İşte böyle arkadaşlar bir pazarı daha boku-bokuna ayaklarımıza su toplatarak geçirdik.
bu arada sizden ne haber?

3.6.06

Ah be kuzucum, lütfen söylermisiniz büyüklerimize ne derece saygılıyız?
Aslında konu incelenmesi,araştırılması ve irdelenmesi gereken mühim bir gerçektir. Eğer bir toplumda,ortamda,ailede sizden büyük biri veya birileri varsa mutlaka size küçük ve dahası çaylak gözüyle bakacaktır. İşte sorun tam burada başlıyor, eregenlik çağını devirmiş ve kendini "professional human" statüsüne sokmuş bizler hiç bir zaman kimden duyarsak duyalım bu tip yakıştırmaları kendimize yediremiyoruz. (yalan mı Allah aşkına? hangimiz eşşek kadar olduğumuz halde bize "öyle yapma-şöyle yap"diyen ebebeynimize sinirlenmeyiz)
Halbuki hiç bir zaman şöyle düşünmeyiz
-ulen kim öğretti sana adını?
-ilk kim öptü seni o tombiş yanaklarından?
-kim yedirdi mamanı ağzına tıkarak?
-kim değiştirdi yıllarca bezlerini?
-kim cevapladı "bu ne" gibi sinir bozucu sorularını?
-kim yıkadı-kuruttu-ütüledi yıllarca giysilerini?
-ilk önlüğünü kim aldı?
-ilk haşlığını kim verdi?
-ilk sivilcene ilk çare arayan kimdi?
ve milyonlarca soru. Şimdi anladın mı pek sevgili arkaşım? Onun içindir ki büyüklerimize daima saygı gösterelim, buyruklarından çıkmayalım, onlara; haşlık almak için değil yürekten sevgimizi gösterelim.



işte böyle sevgili seyirciler 25t toplumsal konularda da guyarlılık gösteriyor.