30.8.06

kalbim pır-pır bi kaç gündür,
olurum ben senin şeyin-
olurmusun herbişeyim?
diye devam eden şarkılar dinliyorum.
bi de aylar sonra gözlerimin içi gülüyomuş ( alt kattaki neriman teyze söyledi bunu)
ne oluyo bana?

3 dakika sonra düzeltme: bi yorum okudum, neden herşeye balıklama atladığımı düşünüyorum şuan. (iyiler mutlaka kazanırmış, inanmıyorum bu lafa)

28.8.06


Yakışıklı değilim biliyorum.
Bu kadar yakışıklı erkek varken dünyada, böyle bir çabam olsun istemiyorum.
Zaten güzel kızlara karşı'da özel bir ilgim yok bak.
Otobüslerin en ön koltuklarında; işine veya evine ulaşmaya çalışan, yorgunluktan başını cama dayamış, rüyalarında küçük woswos gelin arabası gören kızlar var biliyorum.
Hayatın hepimizi aynılaştırması; Kabuğu içersinde kurumuş ve küflenmiş bir fındık tadı dolduruyor zihnime.
Yakışıklı değilim evet.
Her gün, yemek yaparken hayaller kuran kızlar'da pek güzel değiller farkındamısın?

27.8.06


Cuma günü Fatih Sultan Mehmet köprüsünün orta yerinde camları sonuna kadar açıp "yorgunum lan İstanbul" diye bağırdım. Sonra yanımdaki arabayı kullanan bayanın "noolluyo yaa" gibisinden bir bakış atmasıyla yanaklarımın kızarması bir oldu tabi.

Bide bu sene tatil olayı falan yok bana, harcamalarımdan da kısmam lazım biraz. Zira şu elimdeki hurda eos 300'dan kurtulup bir finepix S 9500 veya en azından PRO 8500 falan edinmem lazım.

Bak bu çok önemli, yukarıdaki resim varya ona bi tık'larmısın?

24.8.06

El kızı tuz dedi mi, yüreğin cız eder...
Onur Caymaz, yüreğinde hüzünlü ama hep umutlu hikayeler taşıyan adam. Yukarıda okuduğunuz söz Onur'un "Ezilmiş leylaklar kitabın'dan bir alıntı, bir perşembe gecesi tekrar-tekrar okuduğum öyküsünün üzerine iliştirdiği bir not, yüreğimin derinliklerinde bir cızırtı, yaşaran bir çift göz.
İkinci kez blogumda onurun ismini görüyorsunuz. Belkide onu; iki-üç hikayesi olan hayalperest bir yazar olarak tanımlıyorsunuz... "haksızlık etmeyin efendim, bu güzel öykülerden nasibimizi almazsak eğer,
ne umut kalır içerimizde
ne de hüzün.
ve unutmayalım ki "yalnız hüznü vardır kalbi olanın"
* * *















Azıcık soğusun havalar, kış hafif yüzünü göstermeye başlasın. Gündelik girip bir merhaba dediğim, yorum yazıp-yorumlar aldığım, sevdiğim, sevildiğim blogger arkadaşları bir araya toparlayıp bir "fasıl-ı muhabbet" çay günü organize etmeyi filan düşünüyorum.
Olurmu ki acaba?




20.8.06

Kusmak istemiyorum artık.
Hastayım bi kaç gündür, gündüzleri yalnızca su içerek (sonrasında tabiki kusarak) geçiren birisi olarak pek pür neş-e geçmiyor yaz mevsiminin şu son günleri. Bide ölüyorum sandım ki o ayrı bir şapşallıktı...
Zaten hasta olduğum şu süre içersinde türktelekom'da en büyük kazığı atanlardan birisiydi bana, insanın hasta olarak evinde hapis olduğu bir kaç gün adsl bağlantısının "hat yenileme" sebebiyle kesilmesi ne kadar koyuyo anlatamam.

*Bide ppr fotografcılarından sonra, fabrika görsel'in fotografcılarınıda imrenerek takip ediyorum.
Bunlardan birisi koraybirand bir diğeri sedef delen, özellikle reklam fotografcılığına ilgisi olanlar sedef'i, fotograf da renk uyumuyla ilgilenenler ise koray'ın çalışmalarını dikkatle incelemeliler.
ve bir gün iyi bir fotografcı olunca, eceyle çalışmak isterim tabiki :)
iyi pazarlar.

17.8.06

14.8.06


Pazar günü faliyet raporu gibi oldu sanki...
Evden çıkarken saat 11:00'ı gösteriyordu ve ben hâlâ dışarı çıkmakla (hayata akmakla) iyi yapıp yapmadığımı tartarak kendimi biraz sosyalleştirmek adına, az sonra tişörtü ter içinde kalacak biri olarak "gezmek iyidir lan" diyerek bilumum teselli sözcüklerini kendi-kendime tekrarlıyorum. Geçen hafta bir arkadaşım Beşiktaşa indiğini ve ortalıkta inler-cinler'den başka kimsenin olmadığını söylemiştide inanmamıştım. An itibari ile az önce oralarda bulunmuş biri olarak söylüyorum ki, Beşiktaş Bom-Boş arkadaşlar.
Her zaman yaptığım gibi beşiktaş'dan Taksime yürüyerek çıkarken (yuuhh bea, o kadar yol haybeden yürünürmü? diyenler için yazıyorum;yürünür abicim, ben yürümeyi severim.Hatta hava serinse akaretlerden dolaşarak çıkarım taksime) inönü stadı yakınları, alman konsolosluğu ve taksim meydan olmak üzere üç yerde önüm çevrilerek "zulme seyirci kalma vatandaş" nidalarıyla imza istendi. Yurtseven Cephe diye ulusalcı gençlerin yürüttüğü bu imza kampayasının inönü ve konsolosluk civarındakilerine imza atsamda, Taksim meydandakine "götümüze girmesin lan" diyerek es geçerek, hatta imzacı kıza bir "yakışıklıyım dimi?" bakışı atarak geçtimki, kız kesin "zaten sizin gibiler yüzünden" diye başlayıp gerisine milyonlarca olumsuzluk eklenebilecek kelimeleri kullanmıştır benim için.
Taksim herzamanki gibi kalabalıktı, bi de dikkat ediyorum ikidir, Bir ara tünel tarafına inen çokken şimdilerde sıcaktanmıdır nedir İstanbul kitapevi'nin oralardan geri dönüyor millet.

Başka...
Berekette bir koca porsiyon köfte yedim, Adaya uğrayıp yeni çıkanlara göz attım (ben hala ısrarala grup düş dinlemekteyim) ve tabiki pasajlar,pasajlar,pasajlar ve kendime ufak bir hediye olarak yeni bir bileklik.
İşte böyle arkadaşlar, İstanbul yaz'ın bitmesiyle tekrar dolacak. Ve ben o gün şu koca şehre diyeceğim ki; "Gemiyi en son kaptanlar terkedermiş, ve Vefa denilen şey, senin semtine verdiğin isimden daha da öteymiş (alkış,burun çekiş sesleri ve gözyaşaları)

Hamiş: Akaretler cmyk ozalitin önündeki Harley Davidson Dyna'nın sahibi, abi hayran kaldım lan motoruna. Kuledibi Cumhuriyet genelevinin önünde bekleyen gençler; "işiniz yokmu lan sizin?". Karaköyde imitasyon oakley gözlük satan abi, sana ne kadar inanmış gibi yaptıysamda o gözlüklerin sahte olduğunu biliyorum, kek miyim lan ben?

perde kapanır.
foto: Mehmet TURGUT

8.8.06

Dün bi arkadaşım philippe starck'ı sordu bana.

Hiç beklemediğim bir anda "sana göre starck'ın tasarımları nasıl? dedi.
önce vakit kazanmak için, süt mısır yemişim de mısır tanecikleri dişlerim arasında kalmış gibi dilimle dişlerimi kurcaladım, sonra en kıvırtma cevabı verdim. "valla ben beğeniyorum, sana sormalı?"

İnsanların; sizi bazı konularda herşeyi biliyormuş gibi görmesi ne boktan bişey olduğunu düşündüm bir süre. Evet öyleydi, hiç bir arkadaşım gelip bana sariyer-dardanel maçı skorunu sormazken, philippe starck'ın tasarımlarını, bülent erkmen'in uzun süredir neden sessiz kaldığını, dahi çocuk serdar erener'e uyuz olurken, Parlak kız Ayşe bali'ye neden sempati duyduğumu soruyorlardı.
Sonra dedimki kendi kendime. Demekki insanlarda "tasarım ve reklamcılık" alanında kendi çapına göre bilirkişi intibası bırakmışım. Yani bir google olsa içimde; Hasan Şaş yazınca "Sıfır" sonuç bulabilirken, Özlem Ölçer yazınca en az "0n" sonuç bulabilir.
Peki böyle mutlumusun dersen "elhamdulillah" mutluyum.

4.8.06

Dün çogunlukla yaptığım gibi Levent'ten Sariyer minibüslerine binmek için sıra bekliyordum, önümde boyu benden biraz kısa, saçları benimkinden biraz uzun, güzel bir hanım kızımız vardı. Sonra çantasından telefonunu çıkardı, sonradan erkek arkadışığını aradığını öğrendiğimiz güzel şey, sevgilisine müjdeyi veriyordu;
-Sana süpper bir iş buldum...

Vay dedim, vayy bea
Ulen boşa yaşıyoruz şerefisizim...

***
Resimdeki zat-ı muhteremi tanıyormusunuz?
Kariyersiz, Parasız, üzgün bir iletişim öğrencisi...
Evet ta kendisi; Cüneyt...
***
029ur'un son okuduğu "Ruhi bey" şiirini dinledinizmi?
Ben dinledim, yakında sizde dinlersiniz.
Tavsiye ederim...

1.8.06


mutluyuz dimi Sadık ?
Allaha şükür mutluyuz be abi
Babam ve Oğlum
Dün mutlumuyuz diye sordum kendime.
Hayatın şu hızlı akışkan halinde yapablicekken, yaşayabilecekken bir şekilde aksatıp, eriyen giden güzellikleri düşündüm uzunca. Sahi neydi o küçükken gittiğimiz küçük köyün adı ? Askerdeyken elime 98 yılı basımı bir Atlas dergisi geçmişti. Dergi kapak konusunu ve ayın dosyası bölümünü Macahel'e ayırmıştı. Hepsini bir anda okuyup kesin bir karar almıştım. Askerliğim biter bitmez Aile ziyareti ve dinlenme faslından sonra Macahel'e gidilecekti. "Dünyadaki cennetlerden birisi" diyordu Artvinli bir arkadaşım.
Sonra nemi oldu ?
Askerliğim bitti, evime döndüm ve kısa bir tatilden sonra iş hayatına geri döndüm. Aptalım biliyorum.
İşlerin yoğunluğunu bahane edip gidemediğim bir Macahel var düşlerimde, Alice'in Harikalar diyarından daha yeşil bir yer burası. İnsanların büyük şehirlerdekilere oranla çok daha samimi ve sevecen olduğu bir yer...
Bir gün mutlaka,
en yakın zamanda.
Orda bir köy var uzakta...