27.2.07

Pazar günü saat bir buçuk civarı bindim sarıyer-4.levent minibüsüne.
Amacım sıkkın-bıkkın ve cansız geçen pazar günümü azıcık daha keyiflendirmek ve taksim ahalisini, dolayısıyla istanbul karma halk komitesini şöyle bir kolaçan etmek'di.
Minibüs maslak civarlarındayken telefonum ağlamaya başladı, arayan şehnaz'dı.

-alooğ kadir
*efendim aşkım
-nerelerdesin bakiyim?
*minibüsteyim melek!
-nereye yolculuk?
*taksim
-hımmm...

taksime indiğimde yalnızdım. Dışarıda güneş vardı ve istiklal beklediğimden daha'da kalabalık'dı.
küçük bir hamleyle Sağ köşedeki büfeye uğrayıp hemen-hemen uğradığım her defasın'da olduğu gibi titrek bir ses tonuyla "gerçek hayat" dedim.
Büfeci tereddüt etmeden dergiyi uzattı ve parayı alıp kasasına bırak'dı.

(İstanbulda; büfeleri bırakın, çoğu kitabevinde bile bulamayacağınız dergileri ve cüz-i bir miktar karşılığı dağıtılan fanzinleri İstaklal caddesinin girişindeki ve galatasaray sokağının girişindeki büfede bulabilirsiniz)

Bir süre gerçek hayata göz gezdirip, sakızağacında kedilerle aynı bankı yaylaştıkdan sonra, ver elini sıraselviler üzeri cihangir.
Bilen bilir; hani sıraselviler üzerinde Cihangir,Galatasaray,Karaköy sapağı verdır. İşte tam oralardayken benim telefonum yeniden çalmaya başladı.
Tahmin edin bakayım arayan kim'di?
evet bildiniz.

Tekrar taksim meydanına doğru çıkıldı, şehnaz hanım alındı, sarmaş dolaş edildi, yüzü yıkanıp rimelleri silindi ;) ve o aşk ile hız alınamayarak defterdar yokuşu üzeri tophaneye inildi.
Sonra o yokuş bir güzel tırmanıldı, süngü sokak'dan galatasaraya sapıldı, ara sokaklarda dolaşıldı, yerde çizili olan seksek'de oynanıldı (ben tam taşı alırken dengemi kaybettim, şehnaz adeta bir tavşan çevikliğiyle zıpır-zıpır zıplayarak ikilere geçti)

Sonra pek'de alışık olmadığımız bir manzarayla karşılaştık o sokakların birinde. Bir amca, at arabasıyla meyve satıyordu. Hemen yanına gidildi, meyvelere göz gezdirildi ve en güzelinden bir ayva seçildi. Güzelim Ayva uzun süre yıkanılabilecek bir çeşme bulunamadığından cep'de taşındı, sonra birşeyler yemek için girdiğimiz bir mekanda şahane bir garsonun biz söylemeden bir tabak ve bıçak getirmesiyle güzelce mideye indirildi.

böyle işte dostlar, mutluyuz,huzurluyuz,aşık'ız.

hamiş: ayrılma sahnesini anlatmıyorum-ki kimse sevdiceğinden ayrılmasın.

20.2.07

İşte şu gördüğünüz görüntü ve benzeri yüzlerce logo tüm günlerimin uğraşısı, gözlerimin kan çanağı olmasının tek nedeni, işim gücüm.

19.2.07

16.2.07

Ey hayat...

Ellerimi cebimin dibine dibine sokuyorum'da, gene'de üşüyorlar.
Bir el, cep'de bile olsa bile nasıl ısınır ki tek başına?

Aklımdan bir sayı tutuyorum "3"
Sonra heybemin dibine, en gizli yerine koyuyorum'da kimseler ellemesin, kırmasın, incitmesin.
Sonra birileri gizlice geliyor ve heybemin içinde almak istiyor.
Kızıyorum.
Evet belki'de içimden.
Ama hüznümü gizleyemiyorum pek.

Pera'ya gidemiyorum, koşullar, kişiler!
Birileri zaman mefhumunu gözüme-gözüme sokarken, hiç alakası olmayan diğerleri kişilik testlerinden eksi puan veriyor zatıma.
Susuyorum.
Kızgınken konuşmak hiç yakışmıyor bana.

Susmak.
Zaten pek konuşmayı bilemeyen biri olarak birşeylere ve birilerine Susmak; yapabileceğim en koaly iş.
Ama hayır! kolaya kaçmak olarak nitelendirilmemeli bu.
(Ve burada hz.Musa'nın Rabbine yaptığı dua geliyor aklıma; Ey Rabbim, Göğsümü genişlet, dilimi çöz, şüphesiz sen ne dilersen olur)

İki çekmece arasına sıkışan kağıtlar gibiyim şimdi.
...

Yalnız başıma bir kafeye oturdum'da bu akşam, etrafımdaki güleç yüzleri anlamlandırmaya çalışmaktan yoruldu zihnim.
yalnız değildim'de pek,
sanırım mutluluğu çok gördü bazıları.

her zaman ki parkta bitirdim son dal sigaramı,
öksürdüm sonra
ve buruşturup attım hayatımı en yakın çöp kutusuna,

pek bir beklentim yok
tek bir hayatımdan vazgeçtim.

sen'de onu yok say.

resme tık !

12.2.07


Pazar günü'nü, tüm gün şehnaz'la birlikte olmanın verdiği mutluluk ile geçirdim,

Saat 11:45 gibi beşiktaş'da buluşup, Emirgan'da kahvaltı yapmak üzere yola koyulduk.
Sahil yolu olması nedeniyle biraz rötarlı'da olsa saat 12:30 gibi kahvaltı masamıza oturmuş vaziyetteydik.
Bol muhabbetli, kahkahalı ve sevdiceğinin yanında olmanın verdiği mutluluk ile uzun uzadıya yapılan güzel bir kahvaltının ardından, Kısa bir sahil yürüyüşü ve Emirgan Korusu.
Koru'da; manzarası kah ağaç dalları ile, kah yalı çatıları ile perdelenmiş olsa'da, deniz kokusunun vucuda hemencecik nüksedebileceği bir bankta elleri ellerimde göz-göze geçirilen bir kaç muhteşem saat.
Şehnaz; zamanı durdururmusun aşkım?
kadir ; hımmmm, du bi kasıyim olcak mı!

Saat 19 gibi binilen taksim otobüsü, köprünün altından geçerken tuttuğumuz ortak dileğimiz ;) istiklal'de dudaklarımız ayçöreği şeklini almış halde yürüyüşümüz, hayatımın ilk kokoreç'ini hayatımın kadını ile tatmam, mandabatmaz'da içilen orta şekerli kahveler, birbirimizin falı'na bakıp "başında kısmet var güzelim" demeler...

herşey o kadar güzel ki, zaman dursun istiyor insan.

ps: evet, tam'da anladığınız gibi.
ben sırılsıklam aşığım.

8.2.07

avuç içleri terlemiş bir kız çocuğunun
masum iç çekişi.

6.2.07


4.2.07


bir süre sonra elimde tahta bir maşa ile çıkabilirim karşınıza, hafif et kokusu sinmiş olabilir kazağıma, etlerini hakiki sızma zeytinyağı kullanarak kızartan bir şef olabilirim veya.
.
bakalım ne gösterir zaman...

2.2.07