12.9.06

yaklaşık dört-beş ay önce her pazar elinde penguen'in son sayısı, Kızılay; Turan kitabevinin karşısındaki çayevine giren, girmeden önce üşüyen, üşürken annesini düşünen "ben".
Yaklaşık 14 ay vatani görev için bulunduğum Ankara, her ne kadar onunlayken nefret etsemde şu sıralar hafif-hafif özletiyor kendisini.
Hayır, sakın İstanbuldan çok sevdiğimi falan sanmayın Ankara'yı. Ben Ankaranın en çok İstanbula dönüş yolunu sevenlerdenim. Ama ne biliyim işte, Bayındır sokağın sonundaki 3e'nin; o sempatik garsonunu, peynirli omletini, sabahın köründe çaldığı kazım koyuncu şarkılarını, duvarlarındaki makro fotoğrafları özlemiyorum diyemem.
Garip bi duygu gerçekten. Bir gün aslında sevmediğini sandığın bir yere özlem duymak...
-* * * -
Haftasonu günübirlik bir turla sülüklügöle gitmek, şu sıralar gerçekleştirmek istediğim tek şey.

3 comments:

Mathy said...

ankara sevmeyenlerdenim ben...bi tek veganın o son parçasında sever gibi oldum...aynı şeyi yıllarca Bursa için düşündüm, bi gün; annemler ordan taşındığı zaman, epey bi sonra Bursayı özledim...sevmiyorum derken aslında seviyormuşum...geçte olsa farkettim...
:)

sülüklügöl'e gidin, deneyimlerinizi bizle paylaşın, sonra bizde gidelim efenim...:))))

Mathy said...

yaw bide yazmadan edemeyeceğim, biz artvindeyken, istop oynadık, yağ satırım oynadık bi de " arkadaşım ... arkasını dönse( oyunun adını unuttum)" oynadık..çok güzeldi çokk...sizde oynayın...bak ben bunu bloguma yazayım...:)))

ah benim yarim, aklım said...

aaaa adı unutulurmu o oyunların "kutu-kutu pense" :)
bide hani vardırya "...... oynayan kaleye mum diksin (avuç içine neden kale denirki?)
bak yine özledim çocuk olmayı :(